-Ölümünün on yedinci yıldönümü dolayısiyle-
“Nazlı Hilâl”in artık kaşlarını çatmadığı, bayrağın ufuklarda şafaklar gibi dalgalandığı, Hakka tapan milletin istiklâl hakkını bütün dünyanın tanıdığı, bir milletin bir vatana döktüğü ve dökeceği kanları helâl ettiği, hür yaşamış bir ırkın hür yaşamak andını tekrarladığı şu günlerde ölmeyecek bir ölüyü, başta gençler olmak üzere, milletçe anıyoruz.
Şair Mehmet Akif resminin arkasına birşeyler yazmayı düşündüğü zaman ölümünü tekrar tekrar hatırlamış ve hatırlatmıştır. Meselâ bir kıtası şöyledir:
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyulâyı da, ergeç silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni, nereden bilecektir?
Âkif, bunu yazdığı zaman Türk şiirine en güzel sesleri getiren bir adam olarak hiç de “sessiz” değildi. Bu vatanda canlı izi ve izleri vardı.
…
Evet, büyük vatan şairi, bundan onbir yıl önce hayat arkadaşına iki tane taş basması İstiklâl Marşını miras bırakarak, bugün gözlerini yummuştu.
Bütün bir milletin, bütün bir gençliğin kendisini rahmetle andığını düşünerek “kabrine ebediyen nur indiğini” duysun.
T. İ. (Nurettin Artam), Ulus, 26.12.1947, s. 2
Londra Konferansı'nda millicilerin prestijini, kredisini kırmak için, millicilere Sevr Antlaşınası'nı asgari değişikliklerle kabul ettirmek için Yunanlılar Büyük Millet Meclisi'nin muntazam ordularına İnönü'nde bir taarruzda daha bulundular.
Kontrolsüz tek partili istibdad rejiminin terki zamanı gelmiş ve yeni teşekkül eden Demokrat Parti, Büyük Millet Meclisi'nde faaliyete başlamıştı. Demokrasi'ye ve Anayasa'ya aykırı hareketlere ve kanunlara son vermek talepleri belirmekte ve kuvvet kazanmakta idi.
Araştırma yapanlar söylüyorlar: "Bütün İslâm ülkeleri içinde en güzel İstiklâl Marşı, bizim istiklâl marşımız" diyorlar.
Bilindiği gibi İstiklal Marşımızın milli marş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulü 12 Mart 1921 tarihine rastlar.
Onun adı tarihte olduğu gibi yüreklerde de yaşıyacaktır. Çünkü yazdığı marşla adı Türk istiklâline bağlı, yani ebedî kaldı.
Avrupalıların (Hymne national) dedikleri milli nağmeler, milletin vicdanından, ilhamlarından doğan ve en samimi heyecanları ifade eden terennümlerdir.
– Evet, diyor, İstanbul'dan, mücahede aleyhine fetva çıktığı gün ayrılmıştım. Üsküdar'dan araba ile şimdi ismini hatırlayamadığım bir köye gittik, orada Cuma'yı tuttuk.