Enternasyonal marşının tarihçesini bilmiyordum. Başyazarımız Nadir Nadi anlattı:
– Marşın sözlerini Eugéne Pottier yazmış. Müziğini Pierre Degeyter bestelemiş. İlkin 1888'de Fransa'da Lille kentinde işçi bayramında çalınmış 1917 devriminden sonra Sovyetler Birliği kurulunca ulusal marş olarak benimsenmiş. Ancak ikinci Dünya Savaşından sonra değiştirilmiş. Şimdi her Sovyet Cumhuriyetinde iki marş çalınır. Birisi Sovyetler Birliği marşı öteki Sosyalist Cumhuriyetin marşı demek ki 15 Cumhuriyetin birer ulusal marşı var; Sovyetler Birliği marşıyla 16 ediyor.
– Öteki sosyalist ülkelerin?
– Kuskusuz her sosyalist devletin bir ulusal marşı var: Bulgaristan'ın, Arnavutluk'un, Çin'in, Küba'nın, Vietnam'ın, Polonya'nın...
Dr. Ekrem Eraş'tan bir mektup aldım. Sayın okurum bu konuda ilginç bir açıklama yapıyor:
"Ortadoğu Teknik Üniversitesinde İstiklâl Marşı söylenirken bazı öğrenciler ayağa kalkmamış, bazıları “Enternasyonal”i söylemiş. Bu kimseler kışkırtıcı değilseler, küçük burjuva bilinçsizliğinden bilgisizlerdir ve insanlığın devrimci tarihini öğrenmek istemeyen tembellerdir. Dünyadaki devrim ve bağımsızlık mücadelelerinin üç marşı olmuştur. Feodalitenin yıkılmasında halkları coşturan marş Marseillaise olmuştur. Enternasyonal çıkıncaya değin dünya halklarının büyük bir bölümünde devrimciler Marseillaise'i söylemişlerdir. Paris komününde de Marseillaise söylenmiştir. Paris komününden sonra bu marşın yeterli olmadığı görüldüğünden Enternasyonal oluşturulmuştur.
Bizim bugün ulusal marş olarak benimsediğimiz İstiklâl Marşı, herhangi bir devletin ulusal marşı niteliğinde değildir. Örneğin Almanların “Deutschland Deutschland über alles” veya İngilizlerin "God Save the King”i gibi bir ulusal marş niteliğinde sayılamaz. Bu marş adından da anlaşıldığı üzere bir İstiklâl (bağımsızlık) marşıdır.
Oluştuğu tarihte, bizim olduğu gibi, sömürge yönetimleri altında inliyen bütün halklara hitabeden, onlara bağımsızlığı anlatan, vadeden bir marştır. Biz bunu ulusal marşımız olarak seçmişiz. İstiklâl Marşımız genel bir bağımsızlık marşıdır. Gençlerimize bu anti-emperyalist mücadelenin anlamını yansıtamamışız demek. Onların küçük burjuva bilincinde kalmasında biraz da bizim kuşak kabahati değil midir?
İstiklâl Marşı 1921 yılında Maarif Vekâleti'nin açtığı bir yarışmayı kazanmıştır. Ancak Mehmet Akif, başlangıçta bu yarışmaya katılmamış: çünkü o zamanın parasıyla 500 lira armağan sözkonusuymuş. Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver, Akif'e başvurarak bir çözüm yolu bulunacağını söylemiş. Katılan 724 şiir arasından Akif'inki seçilmiş Meclisin 12 mart 1921 tarihli oturumunda "İstiklâl Marşı" adıyla ulusal marş olarak kabul edilmiş. Ne var ki. Ulusal Kurtuluş Savaşı kızışınca beste konusu ertelenmiş. 1924 yılında yetkili kurul Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini benimsemiş. Ne var ki, 1930 yılından sonra Zeki Üngör'ün bestesiyle çalınıp söylenmeye başlamış.
Tek parti yönetiminde bazı yazarların "İstiklâl Marşı"nın eskidiğini ileri süren ve değiştirilmesi gerektiğini savunan yazılarını anımsarım. O zamanlar bu konuda bu günkü katılık yoktu.
Ancak çok partili rejimle birlikte Türkiye, bağımsızlık savaşımızın ve Mustafa Kemal Atatürk'ün “İstiklal’i tam” ilkesinin çok gerisine düşünce İstiklâl Marşı bizim için yalnız yaşanmış bir tarih değil, yeniden ulaşılması gereken bir amaç anlamını kazanmıştır. Bugün devrimci gençlerin “İstiklal Marşı"nı okumamak bir yana; yürekten benimseyerek eski kuşakları bu konuda suçlaması gerekir:
– Atatürk size bağımsız bir devlet bırakmış, ne duruma getirmişsiniz. Yapılacak iş, İstiklâl’i tam'ı gerçekleştirmektir. O zaman İstiklâl Marşını onurla okumaya yüzümüz olur.
İlhan Selçuk, Cumhuriyet, 28.08.1979
Milli Kurtuluş Savaşı’mızı Türk Milleti adına yürütmek üzere 23 Nisan 1920’de Atatürk tarafından Ankara’da toplanan Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açılışında, bando ile çalınıp
Dün şehir gazinosunda cereyan eden esefli hâdise hakkında yazdığımız makaleyi teyid eden bir mektup aldık. Bu mektubu aynen aşağıya koyuyoruz:
Talim ve Terbiye Kurulu azalarından, adının Akif olduğunu, talebem olmadığını, eserlerimi okuduğu için hocası saydığından...
İlk hürriyet senesinden beri binlerce türkü ve marş çıktı, içlerinden bir çoğu notaya, müzikaya, mektebe alındı, yüz binlerce çocuk ve asker...
Bir edebiyatçı arkadaşımı Kalamış'ta ziyarete gitmiştim. Sonradan okul müdürlüğü yapan tanınmış öğretmen Hıfzı Tevfik'ti bu. Fuat Paşa arsası denen metruk bir bahçeden Dalyan tarafına dalgın yürüyorduk.
SÖZE merhum Süleyman Nazif'in bir makalesini hatırlayarak başlıyacağım. Milli iftihar ve ıztıraplarmızla yuğrulmuş, canlı ve ateşli nesirleriyle Süleyman Nazif,
Şekil bakımından yanlış olan bağım ve bağımsızlık kelimeleri istiklâl ve müstakil yerine kullanılıyor. Bağ kökünden türetildiği anlaşılan kelimenin şekil bakımından yanlışlığı
Geçen gün “Yeni Sabah” da (İstiklâl Marşı değişebilir mi?) başlığı altında, Akifin lehindeki bazı sözler toplanıp neşredilmişti. Milletlerin istiklâlleri tehlikeye düşmüş bir mevsimde olduğumuz için istiklâlimize dair millî bir heyecan teranemiz olan marşın bahis mevzuu edilmesi ve içtimaî ruhtaki istiklâl hazzının tazelenmesi yolunda yapılan şu neşriyat, her halde, boşuna bir gayret değildir.