Mehmet Akif Bey'in vasat kıymette bir manzumesi...

MİLLİ MARŞLARA DAİR BİR TEKLİF

İlk hürriyet senesinden beri binlerce türkü ve marş çıktı, içlerinden bir çoğu notaya, müzikaya, mektebe alındı, yüz binlerce çocuk ve asker, bu türkü ve marşların her birini binlerce defa, alaylarda, seyranlarda ve seferlerde teganni ettiler, fakat bugün hepsini unutmuşuzdur. Ara sıra dilimizin ucuna birkaç kırk dökük mısra geliyor: Ve bu mısraları söylerken, vaktiyle bütün bir milletin bu şarkıları nasıl teganni ettiğine hayret ederek utanır gibi oluyoruz

Bugün yine büyük bir kalabalığın heyecanını ancak “İzmir Marşı” ve “Ey Gaziler...” gibi sanat ve teknik nokta-i nazarından kıymetlerini bilmediğimiz bir iki eski marş ve türkü tutuyor.

Bundan şu netice çıkıyor ki, halkın benimsemediği bir türkü, her sabah bütün milletin çocuklarına tekrar ettirilse, bütün meclisler, komisyonlar ve musiki muallimleri tarafından resmî addolunsa bile yaşamak kuvvetini haiz değildir. “Milli Marş”  kumanda ile söylettirilen değil, kalabalığın heyecan içinde kendiliğinden hatırlayıp söylediği marştır.

Şurası da şayan-ı dikkattir ki, halkı coşturmak için türkü ve marş güftesinin gayet güzide bir şiir olması lazım gelmedigi gibi, kalabalıkları ateşleyen bestelerin de mutlaka sanat ve teknik nokta-i nazarından kıymetli olmaları lazım gelir.

Geçen sene, Mehmet Akif Bey'in vasat kıymette bir manzumesi “İstiklâl Marşı” olarak kabul edildi ve bestesi müsabakaya konuldu. Şimdiye kadar bir çok musikişinaslarımız, bu manzume üzerinde çalıştılar ve bestelerini Ankara'ya gönderdiler. Bir heyet, bu besteleri tetkik edip bir tanesini “resmî marş” olarak hükümete mâl edecektir. Haber aldığımıza göre bu intihab işine bazi garip müdahaleler karışıyor. Bir bestenin, bir memur gibi, iltimas ve sahabet görmesi gülünçtür. Sonra kendi eserlerinin kıymetini diğerlerinden dûn addetmeyen başka sanatkarlar da bundan müştekidirler.

Güftesi için zaten şüphede olduğumuz bu marşın, bestesi de tuhaf bir sergüzeşt geçirmektedir. Fakat bütün müşkilatı halletmek için aklımıza bir tedbir geliyor ve bunu beste intihabıyla uğraşan heyete teklif ediyoruz.

Fikrimizce az çok kıymeti haiz bütün besteler hep birden mekteplerde öğretilerek, müzikalara tevzi edilerek birkaç sene halkın elinde bırakılmalıdır. Gençler ve ahali kendi ruhlarına, heyecanlarına en yakın olanı kendiliğinden seçecek ve diğerlerini unutacaktır. Ve bu imtihandan sonra ya memleketin bütün havasını saran milli bir marş göreceğiz veya hiç birini halkın hatırlamadığına şahit olacağız. Bir saray veya bir selâm marşı kabilinden bir merasim bestesi intihab etmiyoruz. İstedigimiz şey, tegannî edildiği vakit hatıralarda büyük istiklâl mücahedesinin mukaddes sıtmalarını uyandıran, gönlümüzü cûşiş içinde bırakan, sirayet ve teshir hassasına malik bir türküdür. Biz notalar üstünde ne kadar düşünsek milyonların zevki namına hakem olamayız. Bestekarlarımızdan her biri kendi eserini tercih ediyor ve bunda haklıdır. Binaenaleyh, bestekarlarımızı halk ile karşı karşıya bırakalım, hangisinde milli heyecanı tutuşturacak ateş varsa bahsi o kazanacaktır. Zaten böyle yapmasak da resmen kabul edeceğimiz bir marşın talihi, kumanda ile çalınmaktan ibâret kalır ve Meşrutiyet devrinin binlerce marş ve türküsü gibi, birkaç sene sonra unutulup gider.

Falih Rıfkı, Akşam, 7 Kanun-i Sani 1339 (7 Ocak 1923), Numara:1542

Bize lazım olan yalnız (istiklâl) değil, istiklâl mefhûmunu ifâde eden bir (millî marş)tır.

Malûm olan İstiklâl Marşı, bir İstiklâl Marşı değildir. Basit bir hamâsiyât türküsüdür. Üç metre boyunda mısralarla tagannî edilecek bir İstiklâl Marşı arzın beş kıtasında aransa bulunmaz

İSTİKLÂL MARŞI BUHRANI

Arkadaşımız Abidin Daver’in “Cumhuriyet”te bir fıkrasını okudum:

İstanbul’da İstiklâl marşının notasını bulmak imkânsızmış. Arkadaşımız, devlet matbaasının bu işi yapmasını tavsiye ettikten sonra:

-Dünyada, herşey aklıma gelirdi amma, İstiklâl marşı notası buhranı olacağı hiç aklıma gelmezdi.

Diyor. Yerden göğe kadar haklı olan...

"Böyle söylenen milli marş olmaz."

Bütün milli maçlarda olduğu gibi, hafta ortasındaki Romanya maçında da, eğer saha kenarında ya da ekran önünde idiyseniz...

"İdeolojisine İstiklal Marşı’ndan başka çerçeve aramayan bir Türk milliyetçisi olmakla övünürüm"

... İslâmcıların milliyetçiliğe bakışlarında son gelinen nokta İsmet Özel’in (d. 1944) 1980’lerin ikinci yarısından itibaren geliştirdiği ve son yıllarda tartışmalara yol açan Türklük vurgusudur.

Yalnız İstiklâl Marşını yazan Mehmet Akif neticenin şüpheli olduğu bir zamanda...

8 şubat 1919 tarihinde Müttefikin orduları Başkumandanı Ceneral Franchet d’Espérey İstanbul’a gelerek ve at üzerinden...

Abdülkerim Erdoğan - Şeyh Tâceddîn Velî

İstiklal Maârşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, 24 Nisan 1920 tarihinde İstanbul’dan Ankara’ya gelir. Tâceddîn Dergâhı şeyhi Şeyh Tâceddin Mustafa Efendi, Mehmet Akif ve arkadaşlarının ikameti için

İstiklal Marşı okunduğunda, millet'e değil ümmet'e inandıklarını söyleyen MSP'liler...

MSP'nin yeni girişimleri ise kuşku ve kaygı uyandırmıştı.

İstiklâl Marşı'nın ilk mısraındaki müjde, orada dövüşen kahramanlar için değil...

Mısır’a gidişini ne mânâsız şeylere verdiler. Şapkadan ürktüğünü söylediler...