Daha önce Maarif Vekaleti’nin Cumhuriyet’in ilanının üzerinden iki sene bile geçmemişken (1925) İstiklâl Marşı'nı değiştirmek maksadıyla açtığı milli marş müsabakasından bahsetmiştik. Bu defa bazılarının ikinci cumhuriyet olarak andığı 27 mayıs müdahalesi akabinde (1961) yine Maarif Vekaleti’nin İstiklâl Marşımızı değiştirmek istediğini Refii Cevad Ulunay’ın yazısından öğreniyoruz.
Refii Cevad Ulunay yüzellilikler diye tabir edilen kişilerden biri idi. Yani Lozan Anlaşması gereği ilan edilen umumi aftan istisna tutulan yüzelli kişiden biri. Lozan görüşmelerinde Ankara hükümeti aftan yüzelli kişiyi istisna tutmak istediğini bildirmiş. Sayının neden yüzelli olduğuna dair bir malumat veya tespit edilmiş yüzelli kişi Anlaşma sırasında yoktu. Yüzelli kişilik af istisnası Ankara hükümetinin muhalefeti sindirme kartı idi.
Refii Cevad Ulunay 1922-38 yılları arasında Türkiye dışında sürgün yaşadı ve 1938 senesinde çıkarılan afla geri döndü. Mütareke zamanında Türk istiklâlini hakir ve bir heyula olarak görmüş, İngiliz muhibbi olarak neşriyat yapmış bir muharrir olarak “mütareke basını” tabirinin vücut bulmasına sebep kişilerden biriydi. Nedamet getirdiğini beyan ederek ölene dek matbuatta kalem oynattı. Matbuatta ateşli inkılap müdafileri yüzelliliklerin affedilmesini homurtuyla karşıladı. Mesela Yunus Nadi. Çünkü yüzelliliklerden olan Refik Halid ve Refii Cevad’ın kalemi hepsinden kuvvetli idi. Yani Babıali vatan millet meselesi görerek bu affa karşı çıkmadı.
27 Mayıs'tan sonra İstiklâl Marşı'nın değiştirileceği şayiası Refii Cevad'ı harekete geçirmiş ve marşın değiştirilmesi aleyhine bir yazı yazmış. "Hatırası var" kabilinden İstiklâl Marşı'nın değiştirilmesi aleyhinde bulunmuş. Muhtemelen "affedilmesinin" bir uzantısı olarak Mustafa Kemal ile İstiklâl Marşı'nı bitiştirmiş. Halbuki İstiklâl Marşı'nın hatırasını anacak durumda değil. Yazısında birkaç defa İstiklâl Marşı’nın 1923’te yazıldığı bilgisini vermesi bu yüzdendir. Çünkü İstiklâl Harbi’nin aleyhinde olduğu için harbin kazanılması için yazılan İstiklâl Marşı (1921) onu hafif bir tabirle hiç ilgilendirmedi. Mütareke basınının kulağı işgal İstanbul'unda yankılanan İngiliz, Fransız milli marşlarında idi.
Refii Cevad'ın yazısını okuduğunuzda kendisinin zaten İstiklâl Marşı’ndan ziyade Fransız Milli Marşı Marseyyez’le içli dışlı olduğunu, onun hakkında çok daha rahat kalem oynattığını görürsünüz. Bu bütün Babıali için geçerli idi. Babıali Namık Kemal’den itibaren Fransız Milli Marşı Marseyyez’e meftundu. Yıllar geçti ve hayran oldukları Fransızların mütarekeden sonra işgalci olarak İstanbul sokaklarında Marseyyez söyleyerek dolaşmaları onlarda hayal kırıklığı yarattı. Akif İstiklâl Harbi esnasında Anadolu’yu dolaşıp cami cami vaaz verirken, İstiklâl Marşı’nı yazarken onlar İstanbul’da Fransız Milli Marşı’nı işgalcilerden duymanın teessürünü yaşıyordu. Babıali böyledir. İstiklâl Marşı şairimiz, Cumhuriyetin ilanından sonra peşine polis takılmasını hazmedemeyerek Mısır'da vatancüda yaşamak durumunda kaldığı zaman da onlar inkılaplarla muvafık bir biçimde Akif düşmanlığı yaptılar.
İstiklâl Marşı 1924 yılında tanzim edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda yer almıyor. Çünkü İstiklâl Marşı o sırada değiştirilmek isteniyordu. Yeni rejimin kalemleri "Biz muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak istiyoruz", İstiklâl Marşı bu medeniyeti "canavar" olarak adlandırıyor, halaskarımız Mustafa Kemal’in adı İstiklâl Marşı’nda anılmıyor, Türk kelimesi bu marşta geçmiyor diyorlardı. Geçtiğimiz senelerde 1925 yılında açılan milli marş müsabakasına ait evraklar ortaya çıktı. Bu müsabaka için çokca “Asya içi Türk”ünün geçtiği ve sıkça Mustafa Kemal’i anan mısraların olduğu şiirler yazıldı, bugün hiçbirini ne okuyan ne de bilen var.
İstiklâl Marşı’nın 1961 Anayasası’nda olmayışının sebebi de Refii Cevad’ın yazısından anladığımıza göre aynıdır. Değiştirilmek istenen marşı anayasaya kim, neden koyacaktı? 1961’de 1924’teki durumdan farklı olarak 1930 yılında İstiklâl Marşımıza giydirilen Zeki Üngör bestesi faktörü de var. Bestesi bahane edilerek İstiklâl Marşı'nın okunamadığını söyleyip marşın kendisinin değiştirilmek istenmesi Zeki Üngör bestesinin (1930) marşımıza musallat edilmesinin bir başka sebebini de izah ediyor.
Gökhan Göbel
İSTİKLÂL MARŞI
Bir gazetenin Ankaradan aldığı hususi bir habere nazaran Maarif Vekaleti “Güzel Sanatlar Komitesi” 1923 senesinde Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen “İstiklâl Marşı”nın değiştirilmesini teklif etmiş. Marşın güftesi Mehmet Âkif merhumun, bestesi de keman üstadı Zeki Üngör’ündür.
“Güzel Sanatlar Komitesi”nin bu teklifinin esbabını, Vekâlete verilen rapordan şöyle öğreniyoruz:
Marştaki kelimelerin besteye tetabuk eylemesi kâfi değilmiş ve bu kelimeler günün havasına uymuyormuş. Koro tarzında söylenmesi hayli güçmüş. Daha kolay öğrenilecek ve söylenecek bir güfte lâzımmış.
Bir milletin marşı, gömlek gibi değiştirilmez. Otuz sekiz senedir memleket bu marşla manevi hüviyetini terennüm etti. Millet, adı İstiklâl Marşı olan ve güftesinin azamet ve vekarına tamamen mutabık olan bestesi ile yeni doğan bir güneşi bu kadar senedir selâmlıyor. Bir marş zamana ve hadiselere tâbi değildir.
Mehmet Akif’in güftesi 1923 senesinin ebediyete kadar devam edecek olan ruhunu ifade ediyor.
Memleketi baştan başa düşman istilâ etmiş, millet, endişeler içinde… O zaman şair
diye bağırıyor. Hakikaten de öyle oluyor.
İstiklâl Marşı, yalnız millete ümit veren, onu gözlerini kırpmadan istikbale baktıran alelâde bir beste değildir, aynı zamanda al sancağı şafaklarda dalgalandıran ve tüten ocakları söndürmeyen Atatürk’ün bir zafer neşidesidir.
Bu marş söylendiği zaman Türkiye’yi ayakta tutan o dehâ ihtiram ile ayağa kalktı ve memleketin istiklâlini, gümbür gümbür göğüslerden taşıran bu vatan neşidesini huşu’ ile selamladı.
Fransızların milli marşları olan (Marseyyez) değiştirildi mi?
Marşlar, milletlerin varlığında zaman zaman milli duygularının feveranını ifade eder. Millet, bu ilâhinin kimin eseri olduğunu aramaz bile… Ayaklar yürür, vücut çelikleşir, ses kulağa neşve verir, kulak kalbi tahrik eder ve insan bütün mevcudiyetiyle bir heyecan olur.
(Marseyyez) 1792 kışında Strasburg’da Belediye Reisi Baron Diyetrih’in evinde baron’un devamlı misafiri olan “Ruje dö L’il” adlı genç bir istihkam zabiti tarafından bestelenmiştir.
Genç asker bu marşı (Ren) ordusu için tertip etmiş ve ilk defa bu evde söylenmiştir. Belediye Reisinin kızı bestekâra piyano ile refakat etmiş. Ruje birinci kıt'ayı okuduğu zaman çehreler sararmış, ikinci kıt'ada gözyaşları başlamış, marş bittiği zaman dinleyenler ağlayarak birbirine sarılmışlar.
Milli marş, birkaç gün sonra Strasburg'da icra edilmiş ve şehirden şehire uçarak halk orkestraları tarafından çalınmış. Marsilya, ihtilal kulüplerinde içtimaların başında ve sonunda okunmasını kabul etmiş ve Marsilyalılar, marşı yollarda söyliyerek bütün Fransaya yaydıkları için ismine (Marseyyez) denilmiş.
Bu marş 169 senedir, Fransa milli marşı olarak söyleniyor.
1792'den sonraki Fransanın vaziyetinin bu marşın güftesi ile bir münasebeti var mı? Fakat marş değişmemiş, aynı nakarat tekrar edilegelmiştir.
Maarif Vekâletinin "Güzel Sanatlar Komitesi"nin bu işte bir hakem rolü almasına hayret ettim.
İsimlerini bile bilmediğimiz bu zevata sorabilir miyim?
-Ne hakla ve ne sıfatla?!
Refii Cevad Ulunay, Milliyet Gazetesi, 27.11.1961
Birkaç sene evvel, limanımıza Amerika'lılarla dolu büyük bir seyyah vapuru gelmişti. Bu vapurun sabık bir İngiliz Amiralı olan kumandanı, İstanbul'un tanınmış simaları için bir danslı müsamere tertip etmişti.
…Anadolu alevler içindeydi. Camilerde diri diri insanlar yakılıyordu.
“İstiklâl Marşı” nın kimin eseri olduğu hakkındaki suale “şair Mehmet Akif merhumundur” cevabı verilir de; o güfteyi melodisi ile heyecan ve hürmet telkin eden ölmez bir eser ve “Millî Marşımız” haline getiren bestekâr Zeki Üngör’ün isminden hiç bahsedilmez! Bu haksızlık, şarkılardan bir çoğunda da tamamile...
Her gözde bu yaşın buğusu arkasından dirilen ve güneşe ulaşan ümit inancının mısraı da...
Afgan devlet-i İslâmiyyesi sefîrinin Anadolu’ya gelmesi İslâm târîhinin en mes’ûd hâdiselerinden birini teşkîl eder. Garb müstevlîlerinin İslâm âlemine karşı mütemâdî savlet ve tahakkümleri yüzünden perîşân olan, dinlerinin vahdet ve izzet emreden düstûrlarına arka çevirdikleri için yekdiğerinden cüdâ düşen Müslüman milletleri arasında bugün vahdete doğru bir hareket başlamış olduğu görülüyor.
Bu böyle de bunlar entipüften bir millet mi? Haşa. Bunlar tarihte zorlu devletler gurmuşlar, zorlu ordular gurmuşlar, zorlu sanayi gurmuşlar.
Arkadaşımız Abidin Daver’in “Cumhuriyet”te bir fıkrasını okudum:
İstanbul’da İstiklâl marşının notasını bulmak imkânsızmış. Arkadaşımız, devlet matbaasının bu işi yapmasını tavsiye ettikten sonra:
-Dünyada, herşey aklıma gelirdi amma, İstiklâl marşı notası buhranı olacağı hiç aklıma gelmezdi.
Diyor. Yerden göğe kadar haklı olan...