Necip Fazıl Kısakürek - Babıali; ""İstiklâl Marşı" beğenilmiyor ve yerine bir "Millî Marş" yazdırılmak isteniyordu."

(...)

O senenin başlarında bir hadise olmuştur. Mehmet Âkif’in “İstiklâl Marşı” beğenilmiyor ve yerine bir “Millî Marş” yazdırılmak isteniyordu. Hattâ Ulus gazetesi bu iş için bir de müsabaka açmıştı. Gaye açıktı: Âkif’in manzumesindeki İslâmî hava, sonu lâisizmada karar kılan bir rejimin kaynağındaki heyecana, daha doğrusu maksada uygun sayılmıyordu. Yazana o zamanın parasıyla onbin lira mükâfat verilecek ve şiir Büyük Millet Meclisince kanunla kabul edilecekti.

 

Teklifi Mistik Şair’e ettiler ve şu cevabı aldılar:

— Millî marş denilen, ısmarlama ve âdi kalıplardan dökümlü işleri sevmem. Dünyada, zoraki tarih ve politika şöhretleri bir yana, millî marş halinde bir şiir harikası tanımıyor beşeriyet… Onbin Lira o kadar tatlı ki, gerekirse Halk Partisi Genel Sekreterinin (Recep Peker) Keçiören’deki evinin bahçesini bu para karşılığında çapalamayı kabul edebilirim; fakat bu rejim havası içinde ve birtakım şahıs pohpohlamaları uğrunda şiirimi alçaltmaya razı olamam!

Başta Falih Rıfkı Atay, Mistik Şair’e o kadar asıldılar, abandılar, her şartını kabul edecekleri teminatını verdiler ki, o da şöyle dedi:

— Peki, yazayım; ama içinde hiçbir hâs isim bulunmayacak ve sadece milletimden aldığım heyecan ve o heyecana vereceğim yön görünecek…

Ve yazdı. Sonunda “Büyük Doğu Marşı” olarak kalan şiir… Burhan Belge’nin okuyup da zevkinden çıldırır gibi olduğu ve “aman, bu keşke bizim marşımız olsa!..” diye haykırdığı şiir… Âkif’te hoşa gitmeyen İslâmî hava, asıl bu şiirde, gizli bir iklim kokusu halinde mevcuttu; ve kaba tebliğ plânında değil, ipince ve herkesin dilediği yere çekebileceği bir telkin ifadesine bürülü olarak veriliyordu.

Mesela:

Nur yolu izinden git KILAVUZ’un!

mısraındaki “Kılavuz” Falih Rıfkı anlayışınca kim olursa olsun, Burhan Belge’ye göre de isterse (Marks) veya (Lenin) olsun; Mistik Şair ve mutlak hakikat nazarında, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Peygamberler Peygamberinden başka kimse olamazdı.

Şiiri yuttular, şiire bayıldılar; onu asıl kabul makamına sunmak üzere, bir kadın aracıya verdiler. Fakat araya hastalık girdi, o makamın sahibi dünyadan ayrıldı ve şiir “Büyük Doğu Marşı” olarak kaldı. Ne cilvedir ki, Mistik Şair’in o güne dek düşünmemiş olduğu “Büyük Doğu” adı da bu şiir münasebetiyle mahyalaşmış oluyordu.

(...) 

Necip Fazıl Kısakürek, Babıali,
Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1985, s. 279-281.
 
"Yunan canavarının da artık tek dişi kalmıştı"

…Anadolu alevler içindeydi. Camilerde diri diri insanlar yakılıyordu.

Koca bir milletin ölüm kalım savaşının canlı bir tarihi, bir destanı idi

İstiklal Marşı millete mal olalı kırk yıl oldu. Bu müddet içinde zaman zaman bazı boğuk sesler güftesini tırmalamak istediler. Bestesi ayrı bir sanattı.

"İdeolojisine İstiklal Marşı’ndan başka çerçeve aramayan bir Türk milliyetçisi olmakla övünürüm"

... İslâmcıların milliyetçiliğe bakışlarında son gelinen nokta İsmet Özel’in (d. 1944) 1980’lerin ikinci yarısından itibaren geliştirdiği ve son yıllarda tartışmalara yol açan Türklük vurgusudur.

Kalkık ve çatık kaşlar

Celâl Bayar, İzmir'deki nutkunda, iktidardakilerin vaktiyle halkın karşısına hep asık suratla ve çatık kaşla çıktıklarını...

"Herkesi şaşırtan özelliği, kimi derse kaldırsa Akif'in İstiklal Marşı'nı -tam metin- ezbere okumasını istemesiydi. "

İki ay boyunca, Atsız hocam oldu: Hitler gibi, gerçekten perçemi geniş alnına düşerdi ama...